ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE..(DUYGUSAL BAĞIMSIZLIK)
Öncelikle özgürlükten kastım olumsuz duygulardan kurtulmaktır. Gelişmemizi ve kapasitemizi gerçekleştirmekten bizi alıkoyan engelleri aşmamızı sağlayan şey özgürlüktür.
Yıllarca, sevilen birinin kaybından duyulan üzüntüden veya öfkeden, hayal kırıklıklarından ya da diğer olumsuz duygularla dolu olumsuz anılardan kurtulmaktan özgürleşmekten bahsediyorum.
İlaçları kullanmanıza, diğer insanlarla ilişkilerinizi kısıtlamanıza neden olan endişeden veya diğer bütün olumsuz duygulardan özgürlüğü kastediyorum.
Sevgiyi kolaylıkla ifade edebilme ve hayat boyunca incelikle ve güvenle yürüme özgürlüğünü kastediyorum. Şiddetli korkulardan veya fobilerden, endişeden, panik ataklardan veya travma sonrası stres bozukluğundan (TSSB), bağımlılık yaratıcı tutkulardan, depresyondan veya suçluluktan ve bunlar gibi şeylerden özgürlüğü kastediyorum.
Bazen çok zor gibi görünen sorunların aslında çok kolay ve işe yarayan etkili ve kalıcı çözümleri varken her zaman kalıplaşmış inançların ve düşüncelerin etkisinde kalarak zor sorunun zor cevabı vardır diye düşünürüz.
Gerçekte var olan yaşanılan sorunların çözümünün zorluğundan ziyade bizim soruna ya da problemlerimize atfettiğimiz sınırlayıcı inançlarımız (ŞEMALAR) yüzünden bu olumsuz inançlara ya da düşüncelere trajik bir şekilde bağımlı kalmaktan bahsediyorum yani özgürleşememekten.
Bireyler olarak hayatımızda en az bir kere hayal kırıklığı yaşamış ve en az bir kere kandırılmış ve yine en az bir kere suçluluk duygusunu yaşamışızdır. (bu yazıyı okuyanların, ne diyorsunuz kaç birkaçkezler.. dediğini şimdiden duyar gibiyim? )
Ancak burada asıl değinilmesi gereken nokta bu olumsuz duygu yüklerinden kurtulmak için ne yapıyoruz ya da ne yapmıyoruz sorusunun cevabıdır sanırım..
Birey ya da bireyler olarak sorunlarımızın çözümünde farklı yol ve yöntemler deneme ihtiyacı hissederiz veya öğrenilmiş çaresizlik içinde yaşadığımız travmaların ortaya çıkardığı olumsuz duygu yükleriyle yaşamak zorunda olduğumuzu düşünür ve sadece boyun eğeriz..
Bu durum da bizim sağlıklı bir hayat sürmemizi engeller ve üç tarafımıza olumsuz bir şekilde yansır. (fizyolojimize, psikolojimize, sosyal hayatımıza)
Toplumumuzda yaygın bir söz vardır gençken para kazanmak mal mülk edinmek için çalışırız yaşlandığımızda kazandıklarımızı sağlığımız için harcarız..
Biz bu sözdeki gibi yaşayanlardan olmamak için öncelikle beynimizde kayıtlı olan, bedenimizi ve sosyal hayatımızı etkileyen olumsuz duygu yüklerinden kurtulmak zorundayız..
Peki ama nasıl..?
Farkındalık ve motivasyon.. Evet bir sorunun çözümünde olmazsa olmazlardır bu iki kavram ancak yaşadığımız sorunların temeldeki nedenlerini de tespit etmek bir o kadar manidardır.
Bireyler olarak fizyolojik-psikolojik ve sosyal tarafımız var ve bu üç taraf birbirinden bağımsız değildir yani geçmişte yaşadığımız travmatik bir yaşantı bizde olumsuz bir duygu yükü oluşturabilir ve bu durumda bizim fizyolojimizi olumsuz etkileyebilir. Örneğin kökeni psikolojik olan psikosomatik olarak ifade edilen baş ağrıları, mide ağrıları, bel ve boyun ağrıları, alerjik reaksiyonlar..vb.
Zihin ve beden ayrılmaz bir parça ve zihnimizde yaşanan olumsuz bir durum şimdi veya daha sonra bedenimizi etkiler. Bu duruma birçok defa şahit olmuş birebir yaşamışızdır. Bu durumun farklı yaşantı örnekleriyle ifade edilmesinde fayda görüyorum..
Yaşantı 1- Utandığımızı hissettiğimiz bir anda yüzümüzün kızarması.. DUYGU-UTANMAK, BEDENİN TEPKİSİ-YÜZÜMÜZDE KIZARMA
Yaşantı 2- Öfkelendiğimizde midemizde bir yanma veya boynumuzdaki damarların şişmesi.. DUYGU-ÖFKE, BEDENİN TEPKİSİ-DAMARLARIN ŞİŞMESİ YA DA MİDEDE YANMA
Yaşantı 3- Topluluk önüne çıktığımızda kendimizi ifade edemeyeceğimizi düşünüyorsak veya korkuyorsak terlemeye başlamamız ya da titreme.. DUYGU-KORKU, BEDENİN TEPKİSİ-TERLEME,TİTREME
Yaşantı 4- İşyerinizde yaşadığınız mobbing (psikolojik baskı) sonucunda yaşanılan çaresizlik duygusu ve midenin asit salgılaması ya da baş ağrısının yaşanması.. DUYGU-ÇARESİZLİK, BEDENİN TEPKİSİ-MİDENİN ASİT SALGILAMASI,BAŞ AĞRISI
Bahsettiğim örnekler gün içinde ya da her hangi bir zamanda ve çok da yakından tanıdığımız yaşantılar. Bu ve buna benzer yaşantılara çocukluktan itibaren sürekli maruz kaldığımızda bedenimizdeki etkileri kronikleşir ve hayatımızın maalesef bir parçası haline gelir.
Geçmişte yaşanan olumsuz duygu yükleri (öfke, kızgınlık, üzüntü, hayal kırıklığı, suçluluk, nefret, değersizlik..vs) bedenimizin enerji sistemini etkilemekte ve bu durum bizde psikolojik ya da fizyolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır.
Geçmişte yaşanan travmatik anılar, bunların arasında örneğin yıllarca devam eden aile içi şiddet sonucu eşe duyulan öfke ve arkasından gelen depresif semptomlar ya da bu yaşantıların sonucu olarak bu duruma fizyolojik rahatsızlıklar eşlik edebilir.
(şiddet, fiziksel ya da psikolojik olabilir)
İşte bu ve buna benzer travmatik yaşantılar bireylerde olumsuz duygu yüklerini oluşturur.
Olumsuz duygu yükleri ne kadar fazlaysa bizim özgürlüğümüzü de bir o kadar kısıtlar ve hayatımızdan lezzet almamızı engeller.
Bastırılmış duyguların bireyler üzerinde trajik sonuçları olduğu gibi duygu yükleri başlangıçta bedenin belli bir bölümünü etkilerken gerekli tedbirler alınmaz ise bedenin farklı bölümlerinde kendini ifade edecek yerler arar. Örneğin depresyon tanısı konulmuş bir kişi eğer depresyonum var diye yalnızca ilaç tedavisine bağımlı kalırsa zihninde ve bedeninde hissettiği semptomları bastırmaktan öteye gidemez ve bedensel semptomlar bastırıldığında bedenimizin farklı yerlerinden patlak verir bu durum da kişinin kısır bir döngü içine girmesine neden olur.
Öyle de yalnızca depresyon için değil psikolojik rahatsızlıklar ile kökeni psikolojik olan fizyolojik yani psikosomatik rahatsızlıkların iyileştirilmesinde yalnızca eğer doktorunuz öneriyorsa ilaç desteği almak yeterli olmayabilir. İlaç desteği ile birlikte mevcut semptomun altında yatan nedeni ortaya çıkarmak asıl önemli olan budur.
Bizim toplumumuzda psikolojik destek deyince bireyler arasında olumsuz anlamlar yükleme davranışları oldukça yaygın ve bu durum kişilerin sorunlarının çözümünde çaresizlik duygusunu ortaya çıkartabiliyor ve çaresizlik duygusu da kişinin harekete geçmesini sağlayacak motivasyona engel teşkil ediyor.
Ancak son yıllarda bu durum çok daha iyi durumda ve artık kişi herhangi bir fiziksel rahatsızlık yaşadığında nasıl ilgili hekime müraacat ediyorsa psikolojik bir sorun yaşadığında da psikiyatristten ve psikologdan destek alabileceğini biliyor.
Ne zaman bu duygu yüklerinden kurtulmaya karar verdik işte o zaman duygusal bağımsızlığımızı kazanır ve özgürlüğün tadını çıkartırız.
Bu yazımızda fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıkların temelinde yatan olumsuz duygu yüklerinin kronikleşen etkilerinden bahsetmeye çalıştım.
Özgürlüğünü elde etmiş, duygusal bağımsızlığını kazanmış hayatından lezzet alan bireyler olmanızı diliyorum.. Allah’a emanet olun..