Pozitif Algı

KELİMELERİN GÜCÜ - ETİKETLEMEK

“Başlangıçta kelimelerle büyü aynı şeydi ve hatta kelimeler, bugün de aynı sihirli gücü sürdürmektedir. Kelimeler aracılığıyla herhangi birini dünyanın en mutlu veya en kederli insanı haline geti-rebiliriz. Öğretmen öğrencilerine en değerli bilgileri kelimeler aracılığıyla aktarır. Hatibin izleyenlerini sürükleyip götürmesi kelimelerle mümkündür. Her zaman ve her yerde kararlarımızı, yargılarımızı, inançlarımızı belirleyen ve etkileyen yine o kelimelerdir.

İnsanlık tarihi içinde gerek olumsuz gerekse olumlu anlamda tüm gerçekleştirilenler dilin kullanımını kapsar. İnsan olarak bizler dili iki şekilde kullanırız. İlki deneyimlerimizi temsil etmek içindir ve biz bunu düşünme, hayal etme, anlamlandırma diye adlandırırız... Dili deneyimlerimizi temsil etmek için kullanarak yaratığımız dünya modeli dünyayı algılama biçimimize dayanır. Algılamamız ise kısmen temsillerimiz veya modellerimizce belirlenir... Dilin ikinci kullanım şekli ise dünya modellerimiz hakkında birbirimizle iletişim kurmak içindir. Dilin iletişim kurmak amacıyla kullanılmasına da konuşma, tartışma, yazma, hatta şarkı dinleriz...” Sigmund Freud

“Doğru kelime en önemli araçtır. Yoğun bir doğruluğa sahip o kelimelerle karşılaştığımızda, ortaya çıkan sonuç hem fiziksel hem de ruhsal olur, elektrik gibi de anidir.” Mark Twain

Tarihe yön veren liderlere baktığınızda birçok özellilerinin yanı sıra kelimeleri çok iyi kullandıklarını fark edersiniz. Öyle ki kelimelerin içlerinde taşıdıkları o büyük gücü kullanarak duygularımızı değiştirmişler ve bizi kendi amaçlarına inandırarak aslında tarihin akışını belirlemişlerdir. Kelimelerin bu olağanüstü gücüne şahitlik etmek için çok uzaklara gitmeye de gerek yok. Türk tarihine baktığınız zaman bu gücün zirvede yer alan örneklerini görebilirsiniz: Alpaslan’ın Malazgirt Ovası’nda Bizans Ordusunu hezimete uğratmadan önceki konuşmasına bakın. Ya da Halide Edip Adıvar Hanımefendi’nin Sultanahmet Mitingi’ndeki konuşması veya Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün konuşmaları... Bu konuşmalarda kullanılan kelimeler sadece duygu yaratmakla kalmamış aynı zamanda eylem yaratmışlardır. Yaratılan eylemlerden de tarihin kayıt altına aldığı sonuçlar ortaya çıkmıştır.

Bununla birlikte birçok insan, aynı kelimeleri kendimizi duygusal açıdan harekete geçirmek için kullandığımızı fark etmez bile... Oysa kullandığımız kelimelerle önce şimdi’mizi anlamlandırarak kişisel tarihimizi yaratıyoruz, sonra buna bağlı olarak da geleceğimizi... Deneyimlerimizi ifade etmekte kullandığımız olumlu ve güçlü kelimeler güçlü duygular yaratırken bizi sınırlayan olumsuz ve zayıflatıcı kelimeler ise hızlı bir çöküş yaratır. Kendimize kendimizi ifade etmek için seçtiğimiz kelimeler, diğerlerinin bizi ifade etmek için seçtiği kelimelerden daha yaralayıcı olabilir ya da daha motive edici... Yani kısaca söylemek gerekirse alışkanlıkla seçtiğimiz bu kelimelerle yaptığımız içsel konuşmalar yaşadığımız deneyimlerimizi de etkilemektedir. Aldous Huxley’in dediği gibi “kelimeler, tecrübelerimizi dizdiğimiz ipliktir”.

Bir zamanlar kurbağalar arasında bir yarış düzenlenmiş. Hedef bir kulenin en yüksek noktasına ulaşmakmış. Birçok kurbağa bu yarışı izlemek ve yarışmacılara destek vermek için toplanmışlar. Ve yarış başlamış.

Bir süre sonra seyirciler kulenin en yüksek noktasına erişilemeyeceğine inanmışlar ve şöyle demeye başlamışlar:

“Ne acı! Başaramayacaklar!”

Yarışın zorluğu ve bu sözler yarışmacıları etkilemiş. Pes etmeye, yarışı bırakmaya başlamışlar. Sonunda biri hariç hepsi yarışı bırakmış. Sonunda yalnız kalan ve inanılmaz bir mücadele veren kurbağa kulenin en tepesine varmayı başarmış. Kurbağa aşağıya iner inmez diğerleri etrafını sararak nasıl başardığını sormuşlar.

Ve anlamışlar ki o sağır...

Ve insan bazen sadece etrafındakilere değil, kendine de sağır olabilmelidir, özellikle negatif iç konuşmalarına...

Örnek 1

Afrika’da Gana isimli ülkede Ashanti adıyla bilinen bir aşiret ilginç bir geleneği var. Çarşamba günü doğan çocuklara Quwaku ismi veriliyor. Bu isim “saldırgan” anlamına geliyor. Çocuklara sürekli olarak bu isimle hitap ediliyor. Quwaku gel, quwaku git. Yani saldırgan gel, saldırgan git... Sürekli olarak çocuklara saldırgan diye hitap ediliyor.

Gana’da suçlu profili çıkarmak için yapılan bir araştırmada şu çarpıcı sonuca ulaşılıyor: Bu ülkede işlenen suçların % 50’ den fazlası çarşamba günü doğan, Quwaku isimli çocuklar tarafından işleniyor. Bu araştırma sonrası bu ismin konması kanunen yasaklanıyor.

Örnek 2

G-8 ülkelerinde bir grup psikolog tarafından ilginç bir araştırma yapılıyor. Araştırmanın konusu, bu ülkelerde yetişen çocukların 18 yaşına gelene kadar kaç defa “yapamazsın”, “başaramasın”, “beceriksizsin” gibi ithamlarla karşılaştıkları idi. Çalışma sonunda bu çocukların 148 bin defa bu sözcüklerle karşılaştıkları tespit edilmiştir. Bizim ülkemizde bu sayı kaç olabilir? Ve acaba etkileri karşımıza nasıl ve ne şekillerde çıkmaktadır?

Örnek 3

Berkeley California Üniversitesi matematik bölümü öğrencisiydim. Her zamanki gibi sınıfa geç girdim. Tahtadaki iki soruyu ev ödevi sanarak defterime geçirdim. O akşam soruların üzerinde çalışırken bunun şimdiye kadar profesörün verdiği en zor ödev olduğunu gördüm.

Her gece başaramasam da sırayla her iki problemin üzerinde saatlerce çalıştım. İnat etmiştim. Yine bir gece çalışırken beynimde bir şimşek çaktı. Her iki problemi birden çözdüm. Ertesi gün cevapları okula götürdüm. Profesör masanın üzerine bırakmamı söyledi. Masanın üzerinde kâğıttan bir tepe oluşmuştu. Benim kâğıdımın bunların arasında kaynayacağını düşünüp bir sıraya düzgünce oturdum.

Altı hafta sonra bir Pazar sabahı kapımın vurulması ile uyandım. Kapıda profesörü görünce dondum kaldım.

“George, George” diye bağırıyordu, “problemi çözmüşsün.”

“Tabi ki” diye cevap verdim, “çözmem gerekmiyor muydu hocam?”

Profesör tahtaya yazılmış olan o iki problemin ev ödevi olmadığını, dünyanın önde gelen matematikçilerinin şimdiye kadar çözememiş oldukları iki ünlü problem olduğunu açıkladı. Birkaç gün içinde ikisini birden çözebildiğime inanamıyordu. Eğer birisi bana onların iki ünlü çözülememiş problem olduğunu söyleseydi, sanırım onları çözmeyi denemezdim bile. George Dantzig